29 Ekim 2010 Cuma

Sıcacık ekmekler

Malzemeler bu kadar :)
           Yemek yapmak benim için büyük bir zevk. Sizler içinde öyle mi bilemiyorum. Uzun dönem bekar hayatının getirisi olarak geliştirmeye çalıştığım bir özellik. Menemenin  ve ekmek arasının ötesinde bir şeyler yeme dürtüsü ile gelişen bir süreç. Gurme olduğum söylenemez, fakat kimsede yapmış olduğum yemeği bitirmeden masadan kalkmazdı. Evlenince işler değişti. Zaruretten çok zevk için üretime katkıda bulunuyorum. Tabi ev arkadaşlarından almış olduğum gazı ve tezahüratı eşimden  almıyorum ama olsun. Sıkıntılı anlarda almış olduğum takdirnameler bana yetiyor.

Bazı sitelerde sık rastlamaktaydım ona. Son aşkımdı. Aşırıya kaçınca okka gibi oturmasına rağmen vazgeçemediğimiz içsel dürtümüz. Ben de denemeli başarmanın hazzına varmalı doğala geri dönmenin ve döndürmenin çalışması içerisine dönmeliydim. Beni bu zevkle tanıştırdıkları için diğer blog yazarlarına sonsuz teşekkürler.
Mayalanmaya bırakıyoruz
Şimdi; yukarıda görüldüğü gibi ekmek için gerekli malzemeler bir paket un (istediğiniz çeşitte bulunmaktadır) alınır ama ben bunun yarısını kullanmaktayım fakat bundan sonra daha az elektrik sarfiyatı için paketin tamamını kullanacağım. Yarım kilo una bir tutam tuz atıyorum sonra içerisine, bir bardağın %80 su kalan %20si ise süt olacak şekilde ayarlayıp büyükçe bir kabın içerisinde karıştırıp yoğurmaya başlıyorum. Karışıma başlamadan son olarak da bir paket kuru mayamızı katıyoruz. Kendinden mayalı unlarda katmamıza gerek yok ki bunların daha çok kabardığına şahidim. Her hangi bir teknolojik aletin evimizden (maalesef) eksik olmamasına rağmen, el ile yoğurma işlemi ile stres atıyorsunuz :) hem de hamura biraz su yada un ilave edip etmeyeceğimize doğru bir şekilde karar vermemize yardımcı olmaktadır. Hamurun kulak memesi kıvamına gelmesi elimize yapışmasını engelleyecektir. bunun içinse su veya un serperek uygun kıvam tutturulmalı.
Bunun üzerinde özellikle duruyorum çünkü, Hanıma güzel bir sürpriz olsun diye bir pazar sabahı erkenden başlayan çabam tam bir çatışmaya döndü. Yapış yapış olan hamuru ellerimden ve karışım kabından nasıl kazıdığımı ben bilirim. Neticede; hamurda, fazla bir çaba göstermeyerek beni şekilsel olarak ödüllendirmedi. İlk parçalar açma ve poğaça arası bir şeylere dönmüştü ama esas olay sıcakken bunları kırıp ilk lokmaları ağzımıza atmamızla ortaya çıktı. Biz bu işi sevmiştik... Her zamanki gibi yaşam bize şeklin değil özün önemli olduğunu hatırlatmıştı.
Sıcacık mis gibi ekmeklerimiz.

Nerede kalmıştık,  hımmm evet karışım; karışım önemli çünkü artık görselede hitap edebilirsiniz. İstediğiniz şekli verebilirsiniz yaratıcılığınız size kalmış, ister sevdiğinizin baş harfini yazın ister çocukların sevdiği karakteri yapın..Hamurunuza şekil verdikten sonra  fırıncıların yaptığı gibi üzerine ortadan çizginizi çekin  (sebebi ise sanırım görsellikten çok işlevsel olması; pişerken daha bir kabarıp  içinin daha iyi pişmesi sağlanıyor.) isteğe göre susam, çörek otu, fındık, ceviz ne tercih ederseniz serpiştirin.Oda sıcaklığı 25-30C de üzerini hafif nemli bir bezle örterek mayalanmaya bırakın duruma göre 3-4 saat sürüyor. Hızlı bir mayalanma için ise fırını 50Cde bir kaç dakika ısıtın ve tepsinizi içine atıp mayalanmaya bırakın. Ama asla fırının içindeki sıcaklık 50Cyi bulmasın. Kabarma işleminin tamamlanmasının ardından fırından çıkardığımız ekmeklerin üzerine su yada yumurta sürmek sureti ile önceden 200C de ısıttığımız fırınımıza atıyoruz. Yaklaşık 25 dakika sonra mis gibi ekmeklerimiz hazır. Biz sağdakini sıcak mıcak dinlemeden kahvaltıyla beraber midelere yuvarladık.. Piştikten sonra tekrar üzerine su sürerseniz ekmekleriniz daha da esmerleşecektir. Sizlere de afiyet olsun..

21 Ekim 2010 Perşembe

AVRASYA Maratonu; yürüyüşü :)

Koşuya başlarken

                   Avrasya maratonu 17.10.2010 tarihinde gerçekleştirildi. Biz ilk defa katılacağımız için heyecan içerisindeydik ama ne bekleyeceğimizi bilmiyorduk vede ne ile karşılaşacağımızı.. Koşu Altunizade köprüsünün orada başladı ve Beşiktaş stadyumunun önünde son buldu. Başlangıca ulaşmak ise biraz sıkıntılı olsada (Metrobüslerin saat 09:00 kadar çalışacaklarını söyledikleri halde iptal edilmişti) hedefimize varmak için önümüze çıkan tüm engelleri aşmaya kararlıydık. Hafta sonu sabah 07:00 de kalkmak her ne kadar zor olsada, belki sonuncusu olacak rotada düzenlenen koşuyu kaçırmamaya kararlıydık. Hava önceki günlere nazaran gayet iyiydi, beklediğimin üzerinde bir katılım vardı. Belediye başkanı ve valinin konuşmalarını bitirmelerini beklemeden biz yürüyüşe başladık ki beş dakika sonra start verildi. Üzerimize gelen güruhtan korunmak için bir grup sığınmacı ve biz refüjün önünde tanıtım yapan Japon davulcuların standına üşüştük.Davul çalan Japonlara daha bir sempati ile baktım ve acaba düğünlerinde onlarda davul çalarak halay çekiyorlar mı merak ettim? :) 

Eşim, Avrupa'ya geçiş yaptığımızda 
Rota boyunca bol fotoğraf ve video çekip; organizasyonu fırsat bilip tanıtım yapan, eylem yapan kişi ve grupları ilgi ile takip ettik. Ben hergün köprünün üzerinde arabayla geçerken, üzerinde yürüyüş yapan Bono'yu gıpta ederek televizyonda izlemiştim.Sonunda muradıma nail olmuş bende köprünün üzerinde yürüyebilmiş ve boğazın eşsiz manzarasını sonuna kadar trafik tıkanıklığı derdi olmadan gönlümce içime çekmiştim. Bana göre en ilginç ve güzel olan ise bizden yüzbinlerce yıl önce Asya'dan Avrupa'ya yürüyerek geçen ilkel insanlar gibi olmamızdı. Üzerimizde goratex, vibram, sentetik vs. her türlü teknolojik ürün olsa da yapılan eylem; hayatımıza farklı bir tat ve anlam katmanın isteğinde arayışında bulunmaktı.

Başımıza gelen diğer bir ilginç şey ise 32 senedir düzenlenen koşuda köprünün ilk kez bu kadar tehlikeli bir şekilde sallanması idi. Katılımcı sayısı her ne kadar 120.000 isede bana göre ikiyüzbin kişiden aşağı katılım yoktu.
Bitişe yaklaşırken
Ortalık mahşer yeri gibi idi; gezenler fotoğraf çektirenler; Kahvaltısını yapanlar -ben sabah sadece bir elma yiyerek katıldığım için göz yaşları içerisinde seyrettim onları.. :) - kırkyıllık maratoncu izlenimi veripte dilleri bir karış dışarıda olanlar, Şehir maratonu olduğu için Dünyanın her yerinden gezgin ruhlu farklı arayışların tatların peşinden gelen amatör sporcular hobiciler  vs.  Bizim için güzel farklı bir gündü; Eşim bile onu bu kadar erken uyandırıp uykusuz bıraktığım için teşekkür etti :) Ben de ona bana eşlik ettiğinden dolayı ona sonsuz sevgilerimi buradan bir kez daha paylaşıyorum.....

Bu kadar iltifattan sonra devam edelim :); maratonun sonlarına yaklaşırken biz bunun yürüyüş değil Halk koşusu olduğunu hatırlayıp ;) Beşiktaş iskelesinden itibaren Dolmabahçe Sarayının önüne kadar koşmaya başladık. Bitiş ise bana göre çok renksizdi. Şişme bir Finish yazan balondan daha renkli bir son yapılabilirdi. Hele ki, katılımcılara verilecek olan madalyaların dağıtımında yaşanan büyük sıkıntı ve kabiliyetsizlik, dahada kötüsü yeterince basmamış olmaları bizi değilde Koşu için ülkemize gelen, memleketlerine katılımı belgeleyecekleri bir şey olmadan geri dönmek zorunda olmalarının üzüntüsünü madalya için bir birini yiyen insan güruhuna bakmalarından okunuyordu.. 

Sonucu bıktırıcı ve herşeyi yüzümüze gözümüze bulaştırma yeteneğimizin ortaya çıkmasına rağmen keyfimizin kaçmasına izin vermedik. Harika bir gündü ve ve biz farklı bir günü daha yaşamanın hazzıyla evimizin yolunu tuttuk.


12 Ekim 2010 Salı

Hüsran kalıcımıdır?

Ne kadar uğraşırsam uğraşayım! (yeterince uğraştım mı?) o canım çiçeklerin meyveye dönüşmesini sağlayamadım. Biberlerde boy budamasını da yaptıktan sonra yeteri kadar! çiçek açmasını sağladım. Domateslerse son yazımdan beri çiçek vermeye devam ediyorlar, lakin bir türlü onlarda da meyveye durmasını sağlayamadım. Çiçekleri; Nat.Geo.da izlediğim bir belgeselde, ki bu arıların kaybolması üzerineydi, Çinliler kaybolan arıların yerini kendileri doldurmaya çalışıyordu. Bütün ağaçları ellerindeki sopanın ucuna taktıkları kuş tüyünü bir tas içerisindeki polene batırıp çiçeklerin döllenmesini sağlıyorlardı. (Bize kalsa, iki günde sıkılır uğraşmazdık, adamlara helal olsun.) Arıların yok olması ile dünyanın ne kadar renksiz ve kokusuz olacağına dair güzel bir belgeseldi.
Şimdi, izlediğim bu programdan esinlenerek bende kulak çöpü ile çiçekleri birbirleri ile döllemeye çalıştım ama başaramadım. O zaman elde ettiğim ama fotoğraflayamadığım o domatesin; komşulardan birinin domatesi üzerine konan bir arının yarattığı yarattığı bir mucize idi. Zaten balkonda sürekli dolaşan arıdan belli idi. Seneye Arı yetiştirmeye karar verdim :) Şaka bir yana bir araziniz varsa mutlaka arılara da yer ayırın. Ne kadar zor olabilir ki? :)

10 Ekim 2010 Pazar

AÇIK ALAN TEKNOLOJİSİ NEDİR?

Açık Alan Teknolojisi aynı konu üzerinde çalışan ve düşünen kişilerin kolayca bir araya gelmesini, kısa sürede konuyu tüm boyutları ile ele almalarını, bütünsel bir analiz yapabilmelerini sağlayan bir çalışma yöntemidir.

Yöntem ile esnek ve keyifli bir ortam oluşturulur. Ancak aynı zamanda toplantı süresi çok verimli kullanılır. Yöntem, ekibin güçlenmesini ve bireylerin liderlik özelliklerinin ortaya çıkmasını sağlar.

Belirsizliklerde birlikte ilerleyebilmek, krizleri soğukkanlılıkla yaklaşmak ve ortaklaşa benimsenen kararlar alınması ve uygulamaya konmasının hızlandırılması için çok etkili bir araçtır. Kurum içinde çalışmalara dinamizm ve kararlılık getirir.

Değişik sayıda kişiden (5-2000) meydana gelen grupların, ortak kararlar almalarını kolaylaştırır, sorumluluk üstlenmelerini sağlar.

Yöntem Hakkında

Toplantıya katılım davet ve gönüllülük ile gerçekleşir. Açılışta daire şeklinde oturulur. Herkes konu ile ilgili eşit derecede söz sahibidir. Hiyerarşik, sosyal, mesleki, yaş ve cinsiyet farklılıklarının birlikteliği konunun çok boyutlu ele alınmasını sağlar. Başlangıçta, ana konu dışında toplantı gündemi belli değildir. Gündem, o an katılımcıların ortaya attıkları konular çerçevesinde belirlenir. Yöntem katılımcıların sorumluluk almalarını, kendi kendilerine organize olup çalışmalarını mümkün kılar. Toplantıda katılımcıların gündeme getirmek istediği tüm konular derinlemesine konuşulur, çözümler ve yapılabilecekler belirlenir. Toplantı sırasında kapsamlı bir rapor hazırlanır ve bu rapor, ev sahibi kuruma ve tüm katılımcılara dağıtılır.

Aşağıdaki koşullar mevcut ise, AAT daha etkili olur;

Grubun duyarlı olduğu ortak konunun varlığı ve belirlenmesi,
Katılımcıların çeşitliliği (yaş, cinsiyet, din, ırk, meslek vb),
Görüş ayrılıklarının olması,
Çözümü zor, karmaşık sorunların varlığı,
Heyecan, ilgi, yoğun duygu, duyarlılık
Karara varma ihtiyacı,
İletişim ve işbirliği gerekliliği
Harrison Owen’ın geliştirdiği yöntem 20 yıldır 130 ülkede, en az 100 bin kez, 5-2600 kişilik gruplara uygulandı.

AÇIK ALAN TEKNOLOJİSİ UYGULAMALARINDAN ÖRNEKLER

APME (Associated Press Managing Editors) üyesi 120 gazeteci, basın ve yayın bölümlerinden öğrencilerle birlikte 2 gün süresince açık alan teknolojisi yöntemi ile “Ciddi Gazetecilik” başlıklı bir toplantı yaptılar. Toplantıda 13 alt konu başlığı belirlendi, bu konularda çalışıldı ve ortak bir rapor hazırlandı. 

Yöntem, Bogota’da, Kolombia’lı çeşitli işlerde çalışan 2000 sokak çocuğunun bir gün boyunca “İşverenle Nasıl Daha İyi İşbirliği Yapabiliriz?” başlıklı toplantıda biraraya gelerek birlikte çalışmalarını mümkün kıldı.

AT&T ‘nin 1996 Olimpiyatlarındaki standı için 10 ay çalışarak bir tasarım hazırlanmıştı. Tasarım çok beğenildi, standın olimpiyat köyünün orta bölümüne taşınması istendi. Ancak bu durumda tasarımın hem ziyaretçi sayısına hem de mekana göre gözden geçirilmesi gerekiyordu. Tasarım ekibinin 23 üyesi 2 gün açık alan teknolojisi yöntemi uygulanarak çalıştılar. 2 günün sonunda yeni tasarım hazırdı. Eğlenceli olarak nitelendirdikleri toplantıdan ayrılırlarken malzeme sipariş listesini hazırlamışlardı.

YÖNTEMİN FARKI ve ÖZELLİKLERİ

Toplantıda baş konuşmacı gibi konumlar yoktur, herkes eşit söz hakkına sahip katılımcı ve konuşmacıdır.
Bu toplantılar, konferans ve seminer toplantılarından faklıdır.
Arama konferanslarından yönlendirme ve müdahale olmaması sebebi ile farklıdır. 
Toplantı sırasında hareket serbestliği vardır. Katılımcılar aynı süre içinde birden fazla alt oturuma katılıp fikirlerini dile getirebilirler.
Salon bir forum alanı şeklinde düzenlenir.
Toplantı yöntemi her şeyden önce katılımcılar için güncel ve önemli konuların konuşulmasını, raporlanmasını sağlar.
Tüm konuşmalar, sonuçlar ve alınan kararlar anında raporlanır ve katılımcılarla paylaşılır.
Topluluğun ortak ilgi alanları kısa sürede ortaya çıkar.
Üzerinde çalışılmak istenilen öncelikli ihtiyaçlar ve konular tespit edilir.
Tecrübe, deneyim ve ilgi alanlarına bağlı olarak sosyal ağlar kolayca oluşur.
Katılımcıların bireyler olarak kendilerine güvenleri teşvik edilir, bununla birlikte çalışmalar ortaklık ve işbirliği temellidir.

AAT NERELERDE UYGULANIR?
Vizyon Belirleme
Proje Geliştirme
Bütçe Çalışmaları
İletişim Güçlendirme Toplantıları
Ortak Amaç ve Hedeflerin Belirlenmesinde
Ortak Çözümlerin Belirlenmesinde
İşbirliğini Artırmak, İşbirliğini Güçlendirmek İçin
Her Türlü Toplantının Sonunda Değerlendirme Yapılması, Gelecek İçin Önerilerin Alınması İçin
Farklı Grupların Ortak Çalışmalarda Bir Araya Getirilmesi
Katılımcı Kararlar Alınmasında
Sosyal Ağların Kurulması
Örgütsel Yapılanmalar
Sosyal Yapılanmalar
Sorun Çözme
Eğitim


sanırım; toplumumuzda iletişimden, uzlaşmadan ıraklaştıkça başvurmamız gereken bir organizasyon yöntemi haline gelebilecek akli düşüncenin üretimi olan güzel bir sistem. Yeter ki beraber gelişmeye yönelik adımlar atalım.
Bilgiler www.aatorganizasyon.com sitesinden derlenmiştir.

Küresel leşme!

ABD ve İngiltere' de ilkokul çocuklarına okutulan, Rus kökenli bir halk masalı var...

Kırmızı ibikli küçük tavuk, buğday tanesi bulur, buğdayı ekmek için çiftlikteki öbür hayvanlardan yardım ister, hiç biri yardım etmek istemez. "İş başa düştü "der, kendi eker, büyütür, öğütür, ekmek yapar, "Beraber yiyelim mi" diye sorunca, ekimine yardım etmeyen öbür hayvanlar sofraya oturmaya kalkarlar...Gülümser, "yok öyle yağma"der, lokma bile vermez...

Bu masalı okuyan çocuklar, bedavaya ekmek filan olmadığını kavrarlar..

Tabi ki herkes çocuk değil...
Küreselleşme karşıtı oldukları için ha bire sopalanan Aktivistler, bu masalı revize edip, UNICEF'in sitesinde yayınlamışlar.
Ki, öbür ülkelerin büyükleri okusun!!

Kırmızı ibikli küçük tavuk, buğday tanesi bulur, yarım ister... Ördek "Boş ver buğdayı, kahve tohumu satayım, acayip para kazanır istediğin kadar buğday alırsın"der. Domuz "Kahve ek ben pazarlarım" diye seslenir. Fare ise "Kahve ekmek için istediğin kadar borç verebilirim"diye akıl verir.

Kırmızı ibikli küçük tavuğun aklına yatar, "Kahve ekmem için kim yardım edecek" diye sorar. Ördek "Gübre satayım, çabuk büyür"der. Domuz "Böceklerden korumak için ilaç satayım"der. Fare ise "Gübre ve ilaç alman için istediğin kadar borç verebilirim, sıkıntı çekme" diye akıl verir.

Neticede hasat vakti gelir, Kırmızı ibikli küçük tavuk " Ne yapacağım ben şimdi bu kahveyi" diye sorar...
Ördek " Paketlemek için fabrikama getirebilirsin"diye akıl verir. Domuz "herkes kahve ekti, fiyatlar düştü, beş para etmez maalesef" diye seslenir. Fare ise "Borcunu öde artık" der!!

Kırmızı ibikli küçük tavuk ibiği kaptırdığını fark edince, "Aç kaldım, ekmek verecek yok mu" diye ağlar.. Ördek "Ekmek var da, ödeyecek paran var mı?" diye sorar. Domuz " herkes kahve ekti, buğday kalmadı, kusura bakma" der. Fare ise "Borcuna karşılık tarlanı haczetmek zorundayım, uslu tavuk olursan, artık benim olan tarlamda yevmiyeyle çalışıp buğday yetiştirmene izin verebilirim" diye akıl verir....

Şimdilerde Kırmızı ibikli küçük tavuk, eskiden kendisinin olan tarlada ırgat olarak çalışıyormuş... Yevmiyeyi almaya gittiğinde, ördek ile domuzun  fareyle ortak olduğunu öğrenmiş!!

Böyle bu işler....

Masal çok uzun, okuyamam  diyenler için bir de kısacık fıkrası var... Elma ile elmaşekeri  yolda karşılaşmışlar. Elma jest olsun diye " Elbisen ne güzel" demiş, Elmaşekeri havaya girmiş "Armani"demiş. Elma gülümsemiş; "Kıçındaki Kazıktan belli"demiş....
Y.ÖZDİL'den alıntıdır. Bu makaleyi beğenerek okudum umarım sizlerde beğenmişsinizdir !!!!!.

9 Ekim 2010 Cumartesi

10/10/10 EYLEMCE ÇAĞRISI

10/10/10 Eylemce Çağrısı

SICAK BAŞIMIZA VURDU!
ŞİMDİ SAKİNCE HAREKETE GEÇME ZAMANI!
(10/10/10 EYLEMCE ÇAĞRISI)
Sevgili Dostlar,
Çok ağır bir yıl geçirmekteyiz. Dünya fırın gibi oldu. Gezegenin tarihindeki en sıcak 10 yılı, en sıcak 12 ayı ve en sıcak 6 ayı geride bıraktık. Yıl sonu geldiğinde, muhtemelen gelmiş geçmiş en sıcak yılı geride bırakmış olacağız. Dört bir yanda tüm sıcaklık rekorları kırıldı: Mesela Pakistan’da gölgede 53 derecenin üstünü gördük. Eh, evdeki fırının düğmesini de 53 dereceye getirebiliriz pekâlâ, yemekleri ısıtmak için. Rusya bin yılın en yüksek hararetiyle kavruldu, 15 bin insan sıcaktan öldü, yangınlar çevrede nükleer tehdit yarattı, Sibirya tundralarında 1 milyon kilometrekare (Türkiye’nin birbuçuk katına yakın) donmuş toprağın çözülmesi rekor hıza ulaştı, ülkede tahıl hasatının üçte biri yandı gitti. Rusya’daki sıcak hava dalgası, insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olduğu bilim dünyasında tartışmasız kabul edilen ilk felaket oldu…
Pakistan’da meydana gelenler ise Kitab-ı Mukaddes’ten alınmış sayfalar gibiydi: Ülkede bir Nuh Tufanı oluştuğunu söylesek abartmış olmayız: Yer-gök suya kesti, gökyüzünün tüm suları Muson olup bu yoksul insanların başına yağdı; ülkede devasa içdenizler peyda oldu, İndus nehri normal hacminin 40 katına çıkarak taştı, bentlerini çiğneyip aştı. Ülkenin beşte biri sulara gömüldü, 20 milyon insan evsiz barksız kaldı, tufandan etkilenenlerin sayısı 40 milyona (Türkiye nüfusunun yarısından fazlasına) ulaştı! İşin fenası, bu çağrının sizlere ulaştığı sırada felaketin ucu bucağı görünmüyordu. Görünmediği gibi, belki daha da kötüsü yoldaydı: 72 bin çocuğun açlıktan ölmesi an meselesiydi! 
Yarınınız için http://www.350hemensimdi.org/?page_id=32 okuyunuz....

5 Ekim 2010 Salı

Ağaç Yetiştiriciliği (Paulownia)

Sanırım boş bir araziyi paraya dönüştürmek, çevre için bir şeyler yapmak için kendimize ve dünyamıza bir şeyler katabilmek için en iyi ürün, ağaç yetiştirmek. Maddiyatı ve geleceğimizi garanti altına almayı düşünürken Bireysel emeklilik sistemlerinden daha fazla getirisi olan Ağaç yetiştiriciliği belkide aklımıza son gelen fikirlerden biridir.
 Ağaç yetiştirirken getirisi en fazla olanı düşünmek elbetteki mantıklı, yalnız dikkat edilmese gereken belli başlı hususları göz ardı etmemek gerekir. Mesela; toprağın özelliği, mevsimsel özellikler, ağacın su ihtiyacını giderebilmek gibi....
Bizde ağaç yetiştiriciliği denince akla gelen, en yaygın olanlar Ceviz, Badem, Kestane, Kavak ağaçlarıdır. Ben bu kez farklı bir ağaç türü önereceğim. Zaten yeterince ceviz, badem, zeytin üzerine yeterince geniş, kapsamlı bilgi içeren siteler var. Bu ağacı kısaca tanıtmaya çalışırken, amacım diğer türleri karalamak insanları vazgeçirmek değil alternatiflerimizi arttırabilmektir.
            
            Şimdi bu Paulownia nedir? Evet, Yetiştireceğimiz ağacın adı Paulownia. Lakin bu ad ağacın genel adıdır. Farklı türleri bulunmaktadır. Dünyanın en hızlı büyüyen ağaç türlerinden biri olan Paulownia çok düzgün gövde formuna sahip geniş yapraklı bir ağaçtır. Güzel kokulu çiçekleri , dekoratif geniş yaprakları , düzgün gövde yapısı çok miktarda oksijen üretimi ve erozyonu önleme kabiliyeti, Paulownia ağacının peyzaj düzenlemelerinde , parklarda, fabrika alanlarında , çiftliklerde, sokak ve caddelerde baraj ve su havzalarında, toplu konut projelerinde ve daha pek çok uygulama alanlarında tercih edilmesinin başlıca nedenleri arasındadır. 

Çok hızlı büyüyen, derin kök sistemine sahip (kazık ve saçak köklü), sonbaharda yapraklarını döken bir ağaçtır. Yetişkin ağacın boyu 15 - 20 m’yi bulur. Ortalama ömrü 70 yılın üzerindedir. İlk büyüme mevsiminde boyu, yöreye göre, 4 ile 7 metre yüksekliğe ulaşabilmektedir.  Asya’nın çeşitli iklim bölgelerinde doğal olarak yetişen dokuz alt grupta, çeşitli varyeteleri mevcuttur. Bu türlerin ısıl toleransları -10o C den -25o C ye kadar değişkenlik göstermektedir. Ayrıca bazı türleri ancak deniz seviyesine yakın yerlerde yetişebilmektedir. Bunlardan dördü Türkiye'nin değişik yörelerinde yetişebilmektedir.
Kumlu, çakıllı topraktan orta derecede killi topraklara kadar, geniş bir aralıkta yetişir. En sevdiği verimli ve kumlu topraktır. Sadece killi ve çok su tutan topraklarda yetişmezler. Toprak altı su seviyesinin 2m’nin altında olması gerekir.
22o - 40o enlemler arasında - 25o - + 50o C sıcaklık aralığında yetişir.
Paulownialar çok geniş ve yüksek hacimde yaprak üretirler. İlk yıl yapraklar 1m. kadar büyüye bilmektedir. Çin de bu yapraklar kurutulduktan sonra kıyılır ve silolarda saklanır. Koyun, keçi, dana, tavşan ve domuz besini olarak kullanılır. Kuru yaprakların besin değeri yağ, seker ve protein açısından zengin olup, ağırlıkları oranında tahıl ile aynı değere sahiptir. Böylelikle değerli bir hayvan yemidir.
Paulownia kök sistemi toprağın çok derinlerine giderek, fidanlıktaki diğer ürünlerin ulaşamıyacağı rutubet ve besin maddelerini alır. İşte bu derin toprak tabakalarından alınan besinler ve rutubet, sonbaharda dökülen yapraklarla oluşan zengin örtüyü oluşturur. Paulownia yaprakları zengin azot içermektedir ve rutubetli ortamlarda hemen dekompoze olarak gübre haline geçerler. Malçlama için harika bir gübre vazifesini üstlenmiş olur.
Nisan, Mayıs, Haziran aylarında Paulownia çok miktarda çiçek üretir. Arılar için güzel haber J

Özelliklerinden bazıları;
Çok iyi ısı yalıtım malzemesidir. Çin’de denenmiş 40 tür içinde bu konuda en iyisidir.
Diğer keresteler içerisinde dönmeye, çatlamaya ve deformasyona karşı en dayanıklı kerestedir.
İşlemesi çok kolaydır. Çapak kıymık vs. yapmaya müsait değildir.
Kolaylıkla kesilebilir ve çok çabuk kurur. Çin’de keresteler el ile kesilir . Açık havada birkaç haftada kurur. Paulownia’nın temel avantajı çok pahalı yüksek teknoloji ürünlerine ihtiyaç duymamasıdır.
Paulownia kerestesi çürümeye karşı dirençlidir ve aynı zamanda zararlılara karşı dayanıklıdır. Bu kereste ile yapılmış 100 yıllık evler hala ayakta durmaktadır.

Nerelerde Kullanılır :
Mobilya, süs eşyası, kadeh, kaşık, çit, ev konstrüksiyonu (kapı, pencere, çerçeve, kolon, çatı makasları, kaplama), müzik enstrumanları (piano dahil), kontraplak, kartvizitler, kağıt, ağaç yünü, mutfak dolapları, şarap fıçıları, balık tekneleri, balık ağı şamandıraları, surf tahtaları, endüsriyel döküm modelleri, havacılık, hafif paketleme, arı kovanları, masa ve sandalye, kurşun kalem, model uçaklar, oyuncaklar, su kemeri, odun kömürü, kağıt vs..
Kerestesinin dünya pazarlarındaki m3 fiyatı 200$ - 500$ (US) arasında değişir.

Paulownia bu özelliklerinden dolayı zaman ve emek harcamamıza değeceğini düşünüyorum.Ayrıntılı bilgi için  www.paulownia.gen.tr adresine göz atabilirsiniz…

Sulama ile ilgili bir sıkıntınız var ise NanoSafe Mineral Su Tutucusu'na başvurabilirsiniz.

1 Ekim 2010 Cuma

Bitkisel Arıtma Tesisi 2

B.A.Tesisimizi  inşa ederken bize yardımcı olması konusunda dikkate almamız gereken bir kaç husus bulunmaktadır. Bunları aşağıda belirtmekle beraber eksiklikleri beraber tamamlayabiliriz.

A:        Çukurun yan duvarları kilden yapılmalı, imkan yok ise sızdırmaz bir örtü ile tüm çukur (havuz) kaplanmalı. Havuz mutlaka %5-%10 gibi tatlı bir eğimle tesis edilmelidir.

B:         Havuzun tabanı 20 cm yüksekliğinde 2 ila 4 cm. taşlarla döşenmeli, bunun üzeri 0,5 le 1cm arası taşlarla 10 cm. kalınlığında doldurulmalı. Ve bununda üzeri imkan dahilinde ise bir 10cm. daha 1 -4mm çapındaki kum ile yükseltildikten sonra dikim yapılmalı.

C :        Havuzumuza direkt olarak boşaltmayacağımız atıklarımız bir ön tanka girmeli (betondan da inşa edilebilir, ama kapaklı olsun ve bir boru ile havalandırması sağlansın!) burada katı atıklar dibe oturmalı, pis su havuza akmalıdır. Katı atığın birikmesi ve çökmesinden sonra ara ara ön tankın temizliği yapılmalıdır. Mutlaka etrafına Aylantus Ağacı ekilmelidir.

Lütfen üzerine tıklayınız.
D: Havuzumuzun toplam derinliği 80 cm. tercih edilmeli, yapay gölet haline getirilecek ise daha yüksek değerler düşünülmelidir. Atığın dökülüş şekline göre;
Farklı Akış Sistemleri



I   ) Yüzey akışı ile acil makrofit arıtma sistemi
II  ) Yatay yüzeyaltı akışı ile acil makrofit arıtma sistemi
III ) Düşey yeraltı akışı ile acil makrofit arıtma sistemi

E: Yapay gölet haline getirilecek ise Su sümbülü, sudaki ağır metal iyonlarını yok etmekte iyi çalışır. Dezavantajı ise su sıcaklığı 15° altına düştüğünde ölmektedir. Dikkat edilmesi gereken nokta bu bitki yayılmacı özellik gösterip diğer türler için tehlike arz etmektedir. Bu gölet içerisinde  TYPHA yetiştirilecekse ağır metallerden nikel ve kurşun için iyi bir seçimdir, kurutmamaya dikkat. Bu bitki çok yıllık bir bitkidir. 

F: Gölet tarzında bir yapıma gidecekseniz, farklı bir Ekokültür (Hidrokültür)'ün alanına girmiş oluruz ki; bu bambaşka bir araştırma konusudur. En azından bu göletin bize fazladan sağlayacağı faydalar; Ördekler için oyun havuzu :), Sulama amaçlı!, Diğer canlıların rahat erişebilecekleri kullanım suyu, gibi.

Aşağıdaki resimde yardımcı olması maksadı ile 15 dakikada karaladığım bir örnek umarım yardımcı yaratım sürecinde yardımcı olur.