28 Aralık 2010 Salı

Defending Your Life...Hayat savunmaya değer..

Adını pek duymadığımız, milyonlarca dolarlık bütçeye sahip olmayan fakat konusu ve işleyişi ile hafızalarımızda yer edinen bir film. "Defending Your Life" Hayat Savunmaya Değer sadece kadrosu ile  (Merly Streep ve Albert Brooks) dikkatimi çeken bir filmdi. 1991 yılı yapımın fantastik! ve komedi olması güzel bir birleşimdi. Fantastik öğeler daha çok ölüm ötesine farklı bir bakış açısı getirebilmesindeydi. Yaşamdan sonraki cennet ve cehennem kavramlarının neler olmadığı ince bir üslupla anlatılırken hayatın güzellikleri önümüze çıkan fırsatlar ve edinimler üzerine güzel bir yapım. Korkunun bizler üzerinde ne gibi etkileri olduğu, yaşamın bizleri insan! olma yolunda ne gibi fırsatlar sunduğunu anlatan ama yargılamayan bir film.
      Hani derler ya; ölmeden önce yapmanız gereken yada görmeniz geren yüz şey diye. Evet bu da ölmeden önce izlemeniz gereken yüz filmden birisi :) iyi seyirler...

22 Aralık 2010 Çarşamba

Bitkisel Arıtma Tesisi; Bio iyileştirme


Aşağıda yer alan bilgiler sürdürülebiliryaşam sitesinden alınmış olup;19/27 Eylül 2009 tarihleri arasında Pastoral Vadi, Fethiye'de yapılan Penny Livingston Stark ile Permakültür Çalıştayı notlarından bir kısmını içermektedir.Bu çalışmada emeği geçen ve bizimle paylaşan herkese teşekkürü bir borç bilirim.

BİYO İYİLEŞTİRME (BIO/REMEDIATION)
Biyo/iyileştirme toprağın ve suyun biyolojiyi kullanarak doğal yöntemlerle arıtılıp iyileştirilmesidir. Bunu aşağıdaki tekniklerle yapabiliriz:
1. Bitkilerle,
2. Mantarlarla.
Temizlemeye çalıştığımız kirleticiler:
1. Sabun
2. Deterjan
3. Parazitler/mikroplar/virüsler
4. Tuz
5. Metal ve mineraller
6. Kimyasallar
7. Petrol
8. Suni gübre ve pestisitler
9. Yemek yağları
10. Lağım (insan ve hayvan dışkıları)
11. Radyoaktivite (radon gazı)

Radyoaktivite: Radyoaktif radon gazı özellikle volkanik kayaçların (granit gibi) bulunduğu bölgelerde yerden çıkarak binalara sızmaktadır. Bu bölgelerde bulunan evlerin zemin katları yeterince havalandırılmazsa radon gazı alt katlarda birikerek solunum yolu ile insanlara zarar verir. 

Sabun ve Deterjanlar (gri su)
Çamaşır ve banyo sularının atığında sabun ve deterjan bulunmaktadır. Mutfak sularında sabun ve deterjan atıklarının yanısıra yağ, sirke ve süt gibi atıklar da bulunabilmektedir. Bir sonraki başlıkta açıklandığı gibi, bu suların arıtılması biraz daha karmaşıktır. Gri sular temizlenmesi en kolay sulardır. Parazit mikrop ve virüsler de aynı yöntemle temizlenebilir. Bu yöntemde bakteri, mantar ve bitkiler arıtma için kullanılabilir. Gri suyun arıtımında oksijensiz bakteriler arıtmayı yapmaktadır.

Bakteri: Yapmamız gereken bakterinin yaşabileceği bir ortam yaratmaktır. Bu ortamı yaratırken iki noktaya dikkat etmemiz gerekir. 
• Yüzey alanı Bakterinin yasamak için gereksinme duyduğu yüzey alanıdır. Ponza taşı gibi taşlarda yüzey alanı daha çoktur. İri çakıl taşları ya da odun parçaları, kargı, bambu vs bu amaçla kullanılabilir. Malzeme küçük olduğunda tıkanma olacağından iri olmalarına dikkat edilmelidir. Önemli olan seçtiğimiz malzemeler arasında boşlukların kalmasıdır. Ayrıca kullanılan malzeme tek çeşit olmalıdır. 
Suyun tankın içinde bekleme süresi: yüzey alanı ve bekleme süresi tankın büyüklüğünü belirler. Su tankın içinde ne kadar uzun süre beklerse o kadar iyileşecektir. Gri su tankın içinde en az bir kaç saat (?) beklemelidir, gri su tankta ne kadar kalırsa o kadar temizlenir.
Arıtılmış su göl suyu gibidir ve içinde tuz bulundurabilir. Bu sistemde kullanılan bakteri anaerobic, yani havasız yaşayan bakterilerdir; temizlenen su yine de içilmez, içilirse hasta edebilir. Bu suyun organik maddenin çok olduğu yani örtüleme yapılmış toprağa yer altından ve malç içine verilmesi önerilir. 

Gri Su Arıtma Sistemi
Bu tasarımda su giriş ve çıkış boruları tankın üst seviyesinin 15 cm (?) altında olmalıdır. Tank yüksekliği en fazla 50 cm olmalıdır. İçine yerleştirilen çakıl su seviyesinin 10 cm üstünde olmalıdır. Üstten sadece çakıl taşları görülür. 
Not: *) Yandaki tasarımda, tank yerine bir havuz/hendek kazılıp, altına su geçirimini önleyici bir membran/beton serilebilir.
*) Bu sistem ilk kullanıldığında tam verimle çalışmaz, çünkü bakterilerin oluşması için zaman gerekir.

Ön Arıtmalı Gri Su Arıtma Sistemi
İlk şemadaki arıtma havuzunun girişine ön arıtma tankı konulabilir. Bu tankın büyüklüğü ihtiyaca göre deği0mekle birlikte 2/4 kisilik bir aile için 20 L bir depo yeterlidir. Ön arıtma tankının içi ufak tahta parçalarıyla doldurulur. Çıkışına tıkanmayı önlemek için iri çakıl (10cm) taşları yerleştirilir. Burada atık su hiç beklemeden ikinci tanka geçiş yapar. Bu tankın içindeki tahta parçaları dağılıp geçişi engellemeye başladığı zaman içi boşaltılır. Kara mayonez olarak adlandırılan birikinti bitkiler için çok verimli bir gübredir. Örtüleme (malç) olarak bitkilerin altına konur. İkinci tanktan çıkan su çıplak toprağa vermek yerine ağacın çevresine konan örtülemenin 10cm derinine verilir (deşarj edilir).
Tankların icine giden suda kullanılmaması gereken maddeler: 
Amonyaklı temizleyiciler
Klor (chlorine/bleach) 

BİYOSİTLER
Tarımsal gübre, böcek ve mantar ilaçlarını biyolojik yöntemlerle arıtma olarak tanımlanır.
Bu tür arıtmaların temeli, temizlemeyi yapacak olan bakteri ve mantarlar için bir yaşam ortamı oluşturmaktır. Bu ortam da OM (Organik Madde) ve malç’dan oluşmaktadır. Örneğin, tabakalı örtüleme ile 3 aydan 3 yıla kadar zaman süresince zararlı kimyasallar bakteri ve mantarlar tarafından sindirilerek zararsız hale getirilir. 

Mutfak Sıvı Atıkları Arıtma Sistemi
Mutfak sıvı atığı katı yağ, bitkisel yağ, süt ve ürünleri, sirke gibi atıklardan oluşur. Buna çamaşır ve bulaşık atıkları da eklenebilir.
Şekildeki ön tutma kabı, her ay, ya da 2 ayda bir karıştırılır; yılda 1/2 kez boşaltılıp içindekilerin değiştirilmesi gerekir. Biraz daha fazla bakıma ihtiyacı vardır.

Atık su arıtma sisteminin bileşenleri ve bağlantı şekilleri yandaki şekilde verilmiştir. Ön arıtma sistemi odun yongasından oluşmaktadır. Boru bağlantıları bu depoyu kolayca sistemden ayırıp içini boşaltmaya elverişli hale getirilmiştir. Ön arıtmanın çıkışı aerobic ve
anaerobic arıtma yapılan havuzun girişine verilmiştir. Borunun ucu kaba taşların arasına yerleştirilerek tıkanma önlenmektedir. Arıtma havuzunun içine çapı 4 5 cm olan odun yongası veya taş yerleştirilmekte ve kirli suyun belirlenen hızda akışı sağlanmaktadır. Arıtma havuzunun çıkışı etrafı malç ile çevrilmiş ağaçların bulunduğu bahçeye verilmektedir. Atık su arıtma sistemlerinin tasarımı için aşağıdaki kitap tavsiye edilir (Ali Gökmen): “Constructed
Wetland in the Sustainable Landscape, Yazarlar: Craig S. Campbell, Michael Ogden”  

Kanalizasyon Atıklarının Arıtılması, Siyah Sular
Sistem bir foseptik tankı ve arıtma havuzundan oluşur.  Foseptik tankı 2 kısımdan oluşur, ilk kısımda katıların çökelmesi sağlanır. İki kısım birbirinden altta bir deliği olan levha ile ayrılmaktadır. İlk kısımda katıların çoğu çökelir, ikinci bölmeye geçen sıvıdaki katı atıkların geri kalanı çökelir. Foseptik tankın ilk bölümünün üst kısmında yağlar birikir. Zaman içinde üstteki yağ ve alt taraftaki katı atık bakteriler tarafından parçalanır. Foseptik tankın hacımı kişi başına 1000 L olarak hesaplanır.
Foseptik tankın çıkışındaki boru arıtma havuzunun girişine bağlanır. Bu havuzun yüksekliği 50 cm’den yüksek olmamalıdır. Arıtma havuzu 4/5 cm genişliğinde çakıl taşları ile doldurulur. İçine su bitkileri dikilir. Bitkilerin köklerinin giriş borusunu tıkamaması için ters çevrilmiş kovanın içine sokulur. Kovanın üstü çıkarılıp üzerine bir taş koyulur. Giriş borusu ucu çıkış borusuna göre daha yukarıdadır. Atık su giriş borusunun ucundan dökülür. Arasıra kova üstten açılarak kontrol edilir.  

Sızdırmalı Foseptik Deposu
Bu sistemde arıtma havuzuna giren boru delikli bir sızdırma borusunun içine yerleştirilir. Sızdırma borusunun etrafı diğer sistemde olduğu gibi çakıl taşları ile doldurulur ve su bitkileri dikilir. Çakıl taşlarının inceleri su katmanının üzerine serilerek suyun yüzeyinin hava ile teması kesilir. Bitkilerin kökleri sızdırma borusunun içine giremediği için giriş borusu köklerle tıkanmamaktadır.

Metal ve Bazı Tehlikeli Kimyasalların Arıtımı
Suda çözünmüş metal iyonları elementlerden oluşmuştur ve bunları değiştirmek mümkün değildir.
Bakteriler bunları sindiremezler. Çözüm, bu metallerin bitkiler tarafından emilmesidir. Havuç, patates gibi bitkiler metalleri emme özelliğine sahiptir.
Tarımsal ormancılık’ta bunların bazı örnekleri görülecektir. Örneğin, Elcornia kökleri fotoğraf banyolarından çözülen gümüşün %95.5’ ini tutmaktadır. Bu kökler kurutulup yakıldığında, saf gümüş elde edilebilmektedir. Amerika Madencilik Bakanlığı, hangi bitkinin hangi metali emdiğini araştırmaktadır.
Dioksin, PCB (polychlorinated biphenyl), Benzen, Petrol ürünleri mantarlar (fungi) tarafından parçalanabilir.
Paul Stamets mantarlar konusunda yaptığı ara0tırmalarla bilinmektedir. Bu konuda youtube’ dan “Ted Talk” başlığı araştırılabilir. İstiridye mantarının (oyster mushroom) petrol ürünlerini sindirdiği görülmüş ve yapısında bu hidrokarbonlara rastlanmamıştır. 

21 Aralık 2010 Salı

AccuRadio

Müzik dinlemek her zaman keyif vermiştir. Hele ki rakı sofrasında dinlenen Türk halk müziği ve Türk sanat müziği ayrı bir zevk. Ya uzun bir yolculukta kulağa hoş gelen tınılara ne demeli. Ya internette dolaşırken müzik dinlemek.! Hoşumuza giden bir yazıyı okurken fondan gelen bir müzik dinlemek hoşunuza gitmez mi? Öyle ise size önerim http://accuradio.com mutlaka bir göz atın. Sitenin tasarımı ile de sizi istediğiniz müziğe yormadan ulaşmanız sağlanmış.

Paralel Evrenler

Kuantum bilimi ile harika bir belgesel. paralel evrenler..

Ay tutulması

     Bu ay tutulmasının diğerlerinden daha fazla ne farkı var diye bilirsiniz? Hiç bir farkı yok dünya güneş'le ay'ın arasına giriyor o kadar, standart prosedür :) Lakin bu seferlik ayrıntı 21 aralık tarihinde meydana gelen tutulma bundan tam 456 yıl önce gerçekleşmiş olması. İlginç değil mi? Benim için asıl fark yaratan nokta ise bu gibi kozmik olayların yoğun olduğu zamanlarda yaşıyor olmamız. Düşünsenize bir adet bin yıl döngüsü yaşadık, bin yılda bir meydana gelen bir olay. Gezegenlerin dizilişini yakaladık. 1995 yılında geçen Hale-Bopp kuyruklu yıldızı bir önceki geçişi 4200 yıl önceydi. 1800lü yıllardan beri takip edilen Halley kuyruklu yıldızının 1986 yılında ki geçişinde çekirdeğinin parçalanıp yok olması gibi. 


Bir çok kozmik ayrıntı ile doldura biliriz yazımızı, Varmak istediğim nokta Bizler muhteşem bir zaman dilimi içerisinde yaşıyoruz. Hem kozmik, hem ruhsal olarak. Yaşanılan hiç bir şeyin boşuna olmadığına inananlardanım. Tesadüfün hayatımızda yeri olmadığını biliyorum. Kozmik pencereden bakamadığımız her olayda tesadüf eseri deyip geçiştiriyoruz. Hayvanların göç etmesi tesadüf olabilir mi? Ya güneşin doğuşu; yada mehtabın bizlere hissettirdiği o coşkun sıcak duygu yoğunluğu tesadüf olabilir mi?  


Hayatımızda tesadüf olmadığı gibi tesadüf diye değerlendirdiğimiz her olay bizlerin Daha geniş bir pencereden olaylara yaşanılanlara bakamıyor olmamızdan kaynaklandığı kanısındayım. Bizler bilinçlendikçe, Kozmik şakacının oyunlarını daha iyi kavrayabilir ve bundan keyif alabiliriz.

20 Aralık 2010 Pazartesi

PERMAKÜLTÜR NE DEMEKTİR ?

Permakültür ne demektir?
  Permakültür toprak/arazi düzenlemede ekolojik prensipleri ve doğanın dokusunu örnek alan bütünsel bir yaklaşımdır.
  Permakültür, insan gereksinimleri için araziyle insanları uyumlu bir şekilde entegre edip dayanıklılık ve direnç sağlamayı amaçlar.
  Permakültür de bitkiler, hayvanlar, su, hava ve besin zincirinden oluşan ekoloji süreçlerinde yiyecek,  enerji, sığınak ve altyapı için kullanılan teknolojilerle insan gereksinimleri uyum içindedir.
  Bir permakültür sistemi içindeki her element birbiriyle, birinin çıktısı diğerinin girdisi olacak şekilde ilişki halinde olmalıdır.
  Bir permakültür sisteminde yapılacak iş en aza indirgenir. Atıklar kaynak haline getirilir.
Böylece üretimde zenginlik ve aynı zamanda doğanın yeniden restore edilmesi sağlanır.
Bill Mollison Bir Tasarımcı Elkitabı adlı eserinde permakültürü şöyle tanımlar: Permakültür, doğal ekosistemlerin çeşitliliğine, istikrarına ve esnekliğine sahip olan tarımsal olarak üretken ekosistemlerin bilinçli tasarımı ve bakımlarının sağlanmasıdır. Üzerinde yaşayan insanlar ile arazinin, insanların gıda, enerji, barınak ve diğer maddi ve manevi ihtiyaçlarını sürdürülebilir bir şekilde karşılayan ahenkli bütünleşmeleridir. Sürdürülebilen tarım olmaksızın istikrarlı bir sosyal düzen mümkün değildir.
Permakültür tasarımı, kavramsal, maddi ve stratejik bileşenleri hayatın bütün formlarının yararına çalışan bir model içinde bir araya getiren bir sistemdir. Permakültürün arkasındaki, doğaya aykırı olmaktan ziyade onunla birlikte çalışma, uzun süreli düşüncesizce hareket etmekten ziyade uzun süreli özenli gözlem yapma, sistemlerin sadece bir ürününün peşinde koşmaktan ziyade onlara bütün işlevleriyle bakma ve sistemlerin kendi evrimlerinin gerçekleşmesine izin verme felsefesidir.

Jamie Oliver Food Revolution (Yiyecek Devrimi)

Jamie OLIVER bu isim belki çoğumuz için bir şey ifade etmiyor olabilir, fakat o dünyayı değiştirmeye gönül vermiş birisi. Dünyayı değiştirmeyi kafaya koymuş bir deli mi? Hayır. O büyük şirketlerin bizlere oynadığı oyunu bozmaya karar vermiş, basit düzenlemelerle hayatımızın nasıl güzel olabileceğini göstermeye çalışan değişimi seçebileceğimizi bizlere gösteren ve seçeneğimiz olduğunu hatırlatan birisi o kadar.
Hazır yiyeceklerin doğal sebzelerden nasıl daha ucuza satıldığını düşündünüz mü? Güney Amerika'da yetiştirilip gemiye konup haftada bir kurulan bir semt pazarınızda yerli üretimlerden daha ucuza satılan (yada aynı fiyata) muz'un hikayesini hiç düşündünüz mü? Ya da etin kilosu kırk lira iken sucuğun kilosunun nasıl yirmi lira olduğunu! Ya yerli üretim mercimek pirinç vb. gıdaların fiyatlarının sürekli yükselirken yine güney Amerika'dan gelen soya fasulyesinin fiyatının değişmeyip gerilediğinin farkına vardınız mı? HAYIR mı?


Büyük şirketler bizlerin gitgide daha tek düze ve tek tip beslenmeye doğru ittiği, yediklerimizle bizleri yönettiğinin farkına varmış birisi Jamie.

Pazardan alıp geldiğiniz bir kilo ıspanağın diğer malzemeler ile beraber hazırlanıp soframıza konuncaya kadar ki toplam maliyeti nasıl bir pizzadan pahalı olabilir ki! Sürümden mi kazanıyorlar? Dedikleri ve gösterdikleri renkli ve cezbedici ürünlerle soframızdaki ıspanak arasında nasıl bir tezatlık var? O pizzanın veya hamburgerin içindekiler nedir ki bu kadar ucuza yiyebiliyoruz?

"Ne yersek oyuz" deyişi ile bizlerin kimliklerimizin kazanılmasını sağlamaya çalışan bir sadece ütopyacı! Jamie. Fakat insanların gerçekle yüzleşmesini çok çarpıcı ve açık bir şekilde ortaya koyuyor. Programı izlediniz mi bilmiyorum ama eğer izlemediyseniz buradan takip edebilirsiniz.http://www.jamieoliver.com/

15 Aralık 2010 Çarşamba

WİKİLEAKS'in Nedir? Ne Getirmiştir.?


Ellerindeki çok ses getirecek bir milyondan daha fazla dokümanı yayınlayarak, tüm dünyanın dikkatini çekmeyi başarmış olsalar da aslında çok daha önceden de zaman zaman yayınladıkları raporlar ile çok sayıda ödül kazanmış, birçok kesimden insanın takdirini kazanmışlardı. 

2006 yılında kurulmuş uluslararası bir oluşum ve bu oluşumun toplam dünya üzerinde 800 gönüllüsü var. ( Yaşananlardan sonra gönüllülerin sayısının milyonlarla ifade edildiği ortadaJ ) Gönüllülerinin büyük bir kısmı gazeteci ve teknoloji çalışanları ve matematikçiler. Wikileaks’ın lideri bugün bir gazeteci olmasına rağmen aslında kendisi eski bir bilgisayar korsanı. Bu lider Avusturalyalı olup ismi Julian ASSANGE dır.

Çağımızın Robin Hood’ü olan bu kişiler bizleri sıradan basit sokaktaki adamı; Bilinmeyen fark edilmeyen, çevrilen oyunların içerisinde kukladan ziyade başrol oyuncusu olmaya davet ediyor. Yayınladığı ÇOKGİZLİ ! belgelerle halkın farklı bir bakış açısı edinmesini sağlayan bir kuruluşu günah keçisi ilan etmek bana “yarası olan gocunur” ata sözünü hatırlattı. Belgelerin değerli olup olmadığından ziyade insanların mevkisi, düşüncesi ne olursa olsun her şeyi şeffaf bir şekilde öğrenmeye bilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum. Belgelerin içeriği tartışılır araştırılır, hesap sormak isteyen sorar. Fakat avamın arkasından çevrilen işler onun cahil hiçbir şeyi bilmez kendi kendini yönetemez olduğunun düşünülmesi nasıl bir demokrasi kavramının içerisindedir? Merak ediyorum.  

Yayınladığı belgelerin arasında kirlenmiş siyaset ve politika malzemeleri haricinde neler mi var? İşte birkaç örnek….Çocuk pornosuna karşı gibi görünüp bu sektör üzerinden yasal yollarla gelir elde eden şer….zlerin izledikleri metotlardan, hristiyan organizasyonların çocuk pornosu tehlikesini avrupa'da aileler üzerinde baskı kurmak için nasıl kullandıklarına… Avusturalya hükümetinin içinde dişçilerin filan legal web sayfalarının da olduğu -tamamen keyfi bir şekilde hazırlandığı belli olan- gizli sensör listesinden… İngiltere'deki bir nazi forumuna üye olan tüm kullanıcıların kullanıcı adı, e-posta, parola bilgilerini ve birbirlerine gönderdikleri gizli mesajları içeren veri tabanı dump'ına kadar her konuda gelen sızıntıları yayınlayan cesur girişimdir

Bu ve daha farklı bilgileri bizlere sızdıran Wikileaks’ın tabiî ki “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” atasözü doğrultusunda düşman edinmesi kaçınılmazdı. Bundan dolayı kendilerini güvenceye almak için 1,4 GB'lik yeni ve şifreli bir dosyayı internet sitesine yerleştirdi. "Insurance" (sigorta) adıyla sıkıştırılmış formatta yer alan dosyanın açılması için gerekli şifrenin verilmemesi, site yöneticilerine yönelik baskılarının sürmesi durumunda şifrenin de açıklanacağı yönünde yorumlandı. WikiLeaks sitesinin yeni koyduğu 1,4 GB'lık dosyanın ABD'nin Afganistan savaşıyla ilgili daha önce yayınlanan dosyadan 20 kat büyük olduğu ifade ediliyor, Merkezi ABD'de bulunan Kriptografi Araştırmaları kuruluşunun başkanlığını sürdüren Paul Kocher, "şifre olmadan hiç kimsenin 'Insurance' dosyasının içinde ne olduğunu öğrenemeyeceğini" söyledi.

Kimilerinin kıyametin alametlerinden olan, Deccal olarak nitelendirdiği Wikileaks; Kıyametin "insanın uyanıp ayağa kalkacağı dönem" düşüncesi  ile pek de güzel bir yerde duruyor. 
Belgeleri yayınladıktan sonra büyük güç!lerin elinde olan bir çok kuruluş Wikileaks’a savaş açtı. Bu meydan okuma wikileaksın yanında saf alan bir çok Hacker bu meydan okumayı bir meydannet J savaşına çevirdiler. Eee baskı ile sindirmeye çalışırsanız olacağı buydu. Bu arada hackerleri sonuna kadar destekliyorum.

Bu adresten  wikilieaks’e sadece iki tıklama ile manevi destek olabilirsiniz.  Şu ana kadar sayı 650.000 geçti. http://avaaz.org/en/wikileaks_petition/?fp

6 Aralık 2010 Pazartesi

Yeni Çağ

     2012 nedir? ne değildir? sorularımıza yanıt ararken beklentilerimizin hayallerimizin umutlarımızın gerçekleşmesine bel bağladığımız bu tarih hakkında farklı bir görüş ve anlayış yakalayacağımıza inandığım bir alıntı ekledim... Beğeni ile okuyacağınıza inanıyorum.

Birçok kişi "Yeni Çağ" sözcüklerini duyar ve onun ne olduğu hakkında önceden belirlenmiş, var olan köhne sistemin bir dizi anlayışa sahip olur. Bazılarının aklına hemen uçan daireler, uzaylılar, astroloji, tarot, geçmis yaşamlar ve medyumların kapısında kuyruğa girmiş insanlar gelir. Bu şeylerin Yeni Çağ'ın genel tablosunda bir rol oynadığını inkar edilemez, çünkü varolacaklar. Ama, size bu konuda başka perspektifler de sunmak istiyorum. Ki bunlar sizlerinde bildiği içten içe harekete geçmeyi bekleyen sezgilerinizin ve bilgilerinizin bütünüdür.

Her şeyden önce, bizler kendi inancımızı vaaz etmiyoruz, bu inancı yayma heveslisi değiliz. Yeni Çağ bir din değildir, onun sizin inceleyebileceğiniz bir doktrini yoktur. O bir dünya felsefesidir. Yeni Çağ insanlarının topladıkları bağışlarla inşa ettikleri bir merkez binası yoktur. Aslında, o hiçbir merkezi yönetime ya da herhangi türde bir merkeze sahip değildir. 

Yeni Çağ'ın bir yöneticilik programı yoktur; onun onaylanmış bir okulu, hatta Yeni Çağ öğretmenliği sertifikasi veren bir kursu bile yoktur. Onun hiçbir tapınağı da yoktur. Bizim danışmak için başvurabileceğimiz tek bir "liderimiz" de yoktur. Bizim hiçbir kutsal şamanımız yoktur, ve geçmişte de olmamıştır.

Bizim katılabileceğimiz hiçbir şey, takipçisi olacağımız hiçbir kişi, ve inandığımız şeyi açıklayan ortak bir kitabımız yoktur! Biz düzenli toplantılar, seri tv programları vs. düzenlemeyiz. Bizim para yollayacağımız bir yer de yoktur. 

Yeni Çağ felsefesi her insanın sahip olduğuna inandığımız sezgisel bir bilgiyi ortaya çıkarır ve bu bilgi içinde inanılmaz bir tekillik vardır! Dünyanın neresine giderseniz gidin, bu felsefeyi anlayan binlerce insanla karşılaşırsınız. Sanki onlarda kimi en garip kavramları bile anlayan ve onları sahiplenen bir bilgelik vardır.

Yeni Çağ'ın ne olduğuna gelince:
Biz, hepimizin yaşam devrelerinden geçtiğimizi öğreten bir felsefeye sahip insanlarız. Bu geçmiş yaşamlar anlamına gelir. Biz rastlantı ya da kaza diye bir şeyin olmadığına, ruhsal bir düzeyde yaratılmasına yardımcı olduğumuz sorunların ya da derslerin bulunduğuna inanırız. Bu bizim yaşamımızdaki her şeyin sorumluluğunu üstlenmeye inandığımız anlamına gelir. Bir Yeni Çağ inanırı asla bir tarikata katılmaz, asla bir liderin peşine takılıp intihar etmez ve bulunduğu durumdan ötürü başkalarını suçlamaz. Bir Yeni Çağ inanırı, insanın içinde muazzam bir gücün bulunduğunun farkındadır. Bu felsefe Kendi-Değerini-Bilmeyi ve korkunun ve kuşkunun nasıl aşılacağını öğretir. Burada İnsan'ın muktedir-kılınışı anahtar ve "yaşamımızda olumlu değişimler yaratma niyeti" de mantra'mızdır.

Biz insanların şifa bulmalarına yardımcı olmak üzere onları dengelemek için enerji çalışması yaparız. Başkaları için dua ederiz, dünya barışı için meditasyon yaparız, ve ne olursa olsun birbirimizi sevmemizi sağlayacak bilgeliğe erişmek için uğraşırız.

Biz hiç kimseyi ve hiçbir şeyi yargılamayız. Biz "birbirimizi sevmenin" birbirimizin inancına hoşgörülü olmak anlamına geldiğine inanırız. Hangi yolla olursa olsun, Tanrı'yı saf bir kalple arayışa saygı duyarız. Her şey dengede olduğunda sevinç duyarız ve ortak bir insani amaç için her dini inançtan insanla seve seve bir araya gelip dua ederiz.


Biz gezegeni değiştirecek bir katalizör olarak kendi kişisel spiritualitemizle ilgilenmeye inanırız. Biz işimizin başkalarını değiştirmek olduğuna inanmayız. Her birey buna kendisi karar verecektir. Biz insanların kendi başlarına büyük spiritüel kararlar verecek kadar güçlendirildiklerine inanırız. Büyük binalar ya da kısıtlayıcı doktrinler olmadan, olan her şey için hücresel düzeyde sorumluluğa sahip olduğumuza inanırız.

Biz ayrıca insanlığın geleceğinin Kıyamet Günü olarak tarif edilenden, ya da Nostradamus'un felaket kehanetlerinden çok farklı olacağına inanıyoruz. Biz, bugün dünyada görmekte olduğunuz şeyin, başkalarının korkuya-dayalı senaryolarına kıyasla, bizim olacağını söylediğimiz şeye çok daha yakın olduğuna inanıyoruz.
Siz ölümden sonra yaşam olduğuna inanıyor musunuz? (1998 yılında Time dergisinde yayınlanan bir makaleye göre) dünya nüfusunun %85'i buna inanmaktadır. Biz de inanıyoruz. Bu, dünyanın büyük çoğunluğunun insanların ölümsüz olduğuna inanması anlamına gelir. Biz ayrıca bu ölümsüz varlığın gerçekten tanrısal bir varlık olduğuna da inanıyoruz... 

(Lee Carroll'un aynı başlıklı yazısından alınmıştır. Yuvadan Mektuplar - Akaşa Yayınları)

2 Aralık 2010 Perşembe

Haydarpaşa Garı

İşim dolayısı ile ayda bir kaç kez uğradığım tarihi Haydarpaşa Garını televizyonda böyle bir durumda görünce içim cız etti. Tarihe verdiğimiz değer ve önem ortada değil mi? Evet, taşeronler şirketler işçiler işverenler hep beraber bu olayda suçluyuz. Suçu sadece beceriksizce davranan işçilere atmak işin kolay yanı. Fakat daha bir kaç ay öncesine kadar tarihi garın yerine yeni ve daha çağdaş! bir gökdelen yapılması için halkın nabzını yoklayanlara ne demeli...
Tarihimizi sadece belirli bir dönemle ilişkilendiren zihniyetten kurtarmalıyız. Tüm insanları tarihin heyecan verici koridorlarında dolaştırmalıyız, hele bizimki kadar zengin ve köklü tarihe sahip bir ülkede keşfedecek öğrenecek o kadar çok antik yerler ve eserler varken. Haydarpaşayı yakan zihniyet beceriksizlik dikkatsizlik değil, eğitimimizden ve tarihi sevmememizden kaynaklanıyor diye düşünüyorum.

24 Kasım 2010 Çarşamba

AÇLIK

Dünyada bir MİLYAR insanın açlıkla mücadele ettiğini biliyormuyuz.? Peki buna ne kadar duyarlıyız? Duyarlı olan insanların bir araya gelmesi ile oluşturulan bir site var. Bu site www.freerice.com. Bu siteye girdiğinizde herhangibir ücret ödemeden sadece eğitim ve eğlence amaçlı vakit geçirebileceğiniz bölümlerde zaman geçirerek, sağda bulunan tabağı pirinç ile dolduruyoruz. Evet, bu kadar basit. Site ingilizce fakat coğrafyadan bilgilerinizi test edebilirsiniz ve vermiş olduğunuz her doğru cevapla tabağa bir 10 gram daha pirinç eklendiğini unutmayın. Hem kendinizi geliştirin hemde dünyaya ufakta olsa bir katkımız olsun. Köşeyi dönen dilencilere 5 kuruş verip kendimizi kandırmaktansa daha doyum verici bir iş yapmaya ne dersiniz?
 www.freerice.com.

11 Kasım 2010 Perşembe

Aşıklı Höyük

Günümüzden yaklaşık 10.000 yıl öncesine ait bir yerleşim yeri olan orta Anadolu ve Kapadokyanın en eski yerleşim yeridir. Avcı ve toplayıcı göçerlerin yerleşik hayata geçtiği bilinen ilk köydür.


Anadolumuzda keşfedilen harika arkeolojik yerlerden biri Aşıklı Höyük. Deneysel ortamlar hazırlanarak izleyicisine harika anlar yaşamaları, tarihte kaybolup gitmelerine izin verilen vede interaktif  biçimde o dönemin yaşantısının canlandırıldığı kültürel mirasın özümsenmesini sağlanmaktadır. Siteyi bir ziyaret edin keyifli bir zaman geçirin.Beğeneceğinize eminim.

Gezinti bittikten sonra bu toprakların daha kaç medeniyete yuva olacağını düşünerek acizliğimiz ve topraklarımızın güzelliği zenginliği içinde kaybolup gideceksiniz.

29 Ekim 2010 Cuma

Sıcacık ekmekler

Malzemeler bu kadar :)
           Yemek yapmak benim için büyük bir zevk. Sizler içinde öyle mi bilemiyorum. Uzun dönem bekar hayatının getirisi olarak geliştirmeye çalıştığım bir özellik. Menemenin  ve ekmek arasının ötesinde bir şeyler yeme dürtüsü ile gelişen bir süreç. Gurme olduğum söylenemez, fakat kimsede yapmış olduğum yemeği bitirmeden masadan kalkmazdı. Evlenince işler değişti. Zaruretten çok zevk için üretime katkıda bulunuyorum. Tabi ev arkadaşlarından almış olduğum gazı ve tezahüratı eşimden  almıyorum ama olsun. Sıkıntılı anlarda almış olduğum takdirnameler bana yetiyor.

Bazı sitelerde sık rastlamaktaydım ona. Son aşkımdı. Aşırıya kaçınca okka gibi oturmasına rağmen vazgeçemediğimiz içsel dürtümüz. Ben de denemeli başarmanın hazzına varmalı doğala geri dönmenin ve döndürmenin çalışması içerisine dönmeliydim. Beni bu zevkle tanıştırdıkları için diğer blog yazarlarına sonsuz teşekkürler.
Mayalanmaya bırakıyoruz
Şimdi; yukarıda görüldüğü gibi ekmek için gerekli malzemeler bir paket un (istediğiniz çeşitte bulunmaktadır) alınır ama ben bunun yarısını kullanmaktayım fakat bundan sonra daha az elektrik sarfiyatı için paketin tamamını kullanacağım. Yarım kilo una bir tutam tuz atıyorum sonra içerisine, bir bardağın %80 su kalan %20si ise süt olacak şekilde ayarlayıp büyükçe bir kabın içerisinde karıştırıp yoğurmaya başlıyorum. Karışıma başlamadan son olarak da bir paket kuru mayamızı katıyoruz. Kendinden mayalı unlarda katmamıza gerek yok ki bunların daha çok kabardığına şahidim. Her hangi bir teknolojik aletin evimizden (maalesef) eksik olmamasına rağmen, el ile yoğurma işlemi ile stres atıyorsunuz :) hem de hamura biraz su yada un ilave edip etmeyeceğimize doğru bir şekilde karar vermemize yardımcı olmaktadır. Hamurun kulak memesi kıvamına gelmesi elimize yapışmasını engelleyecektir. bunun içinse su veya un serperek uygun kıvam tutturulmalı.
Bunun üzerinde özellikle duruyorum çünkü, Hanıma güzel bir sürpriz olsun diye bir pazar sabahı erkenden başlayan çabam tam bir çatışmaya döndü. Yapış yapış olan hamuru ellerimden ve karışım kabından nasıl kazıdığımı ben bilirim. Neticede; hamurda, fazla bir çaba göstermeyerek beni şekilsel olarak ödüllendirmedi. İlk parçalar açma ve poğaça arası bir şeylere dönmüştü ama esas olay sıcakken bunları kırıp ilk lokmaları ağzımıza atmamızla ortaya çıktı. Biz bu işi sevmiştik... Her zamanki gibi yaşam bize şeklin değil özün önemli olduğunu hatırlatmıştı.
Sıcacık mis gibi ekmeklerimiz.

Nerede kalmıştık,  hımmm evet karışım; karışım önemli çünkü artık görselede hitap edebilirsiniz. İstediğiniz şekli verebilirsiniz yaratıcılığınız size kalmış, ister sevdiğinizin baş harfini yazın ister çocukların sevdiği karakteri yapın..Hamurunuza şekil verdikten sonra  fırıncıların yaptığı gibi üzerine ortadan çizginizi çekin  (sebebi ise sanırım görsellikten çok işlevsel olması; pişerken daha bir kabarıp  içinin daha iyi pişmesi sağlanıyor.) isteğe göre susam, çörek otu, fındık, ceviz ne tercih ederseniz serpiştirin.Oda sıcaklığı 25-30C de üzerini hafif nemli bir bezle örterek mayalanmaya bırakın duruma göre 3-4 saat sürüyor. Hızlı bir mayalanma için ise fırını 50Cde bir kaç dakika ısıtın ve tepsinizi içine atıp mayalanmaya bırakın. Ama asla fırının içindeki sıcaklık 50Cyi bulmasın. Kabarma işleminin tamamlanmasının ardından fırından çıkardığımız ekmeklerin üzerine su yada yumurta sürmek sureti ile önceden 200C de ısıttığımız fırınımıza atıyoruz. Yaklaşık 25 dakika sonra mis gibi ekmeklerimiz hazır. Biz sağdakini sıcak mıcak dinlemeden kahvaltıyla beraber midelere yuvarladık.. Piştikten sonra tekrar üzerine su sürerseniz ekmekleriniz daha da esmerleşecektir. Sizlere de afiyet olsun..

21 Ekim 2010 Perşembe

AVRASYA Maratonu; yürüyüşü :)

Koşuya başlarken

                   Avrasya maratonu 17.10.2010 tarihinde gerçekleştirildi. Biz ilk defa katılacağımız için heyecan içerisindeydik ama ne bekleyeceğimizi bilmiyorduk vede ne ile karşılaşacağımızı.. Koşu Altunizade köprüsünün orada başladı ve Beşiktaş stadyumunun önünde son buldu. Başlangıca ulaşmak ise biraz sıkıntılı olsada (Metrobüslerin saat 09:00 kadar çalışacaklarını söyledikleri halde iptal edilmişti) hedefimize varmak için önümüze çıkan tüm engelleri aşmaya kararlıydık. Hafta sonu sabah 07:00 de kalkmak her ne kadar zor olsada, belki sonuncusu olacak rotada düzenlenen koşuyu kaçırmamaya kararlıydık. Hava önceki günlere nazaran gayet iyiydi, beklediğimin üzerinde bir katılım vardı. Belediye başkanı ve valinin konuşmalarını bitirmelerini beklemeden biz yürüyüşe başladık ki beş dakika sonra start verildi. Üzerimize gelen güruhtan korunmak için bir grup sığınmacı ve biz refüjün önünde tanıtım yapan Japon davulcuların standına üşüştük.Davul çalan Japonlara daha bir sempati ile baktım ve acaba düğünlerinde onlarda davul çalarak halay çekiyorlar mı merak ettim? :) 

Eşim, Avrupa'ya geçiş yaptığımızda 
Rota boyunca bol fotoğraf ve video çekip; organizasyonu fırsat bilip tanıtım yapan, eylem yapan kişi ve grupları ilgi ile takip ettik. Ben hergün köprünün üzerinde arabayla geçerken, üzerinde yürüyüş yapan Bono'yu gıpta ederek televizyonda izlemiştim.Sonunda muradıma nail olmuş bende köprünün üzerinde yürüyebilmiş ve boğazın eşsiz manzarasını sonuna kadar trafik tıkanıklığı derdi olmadan gönlümce içime çekmiştim. Bana göre en ilginç ve güzel olan ise bizden yüzbinlerce yıl önce Asya'dan Avrupa'ya yürüyerek geçen ilkel insanlar gibi olmamızdı. Üzerimizde goratex, vibram, sentetik vs. her türlü teknolojik ürün olsa da yapılan eylem; hayatımıza farklı bir tat ve anlam katmanın isteğinde arayışında bulunmaktı.

Başımıza gelen diğer bir ilginç şey ise 32 senedir düzenlenen koşuda köprünün ilk kez bu kadar tehlikeli bir şekilde sallanması idi. Katılımcı sayısı her ne kadar 120.000 isede bana göre ikiyüzbin kişiden aşağı katılım yoktu.
Bitişe yaklaşırken
Ortalık mahşer yeri gibi idi; gezenler fotoğraf çektirenler; Kahvaltısını yapanlar -ben sabah sadece bir elma yiyerek katıldığım için göz yaşları içerisinde seyrettim onları.. :) - kırkyıllık maratoncu izlenimi veripte dilleri bir karış dışarıda olanlar, Şehir maratonu olduğu için Dünyanın her yerinden gezgin ruhlu farklı arayışların tatların peşinden gelen amatör sporcular hobiciler  vs.  Bizim için güzel farklı bir gündü; Eşim bile onu bu kadar erken uyandırıp uykusuz bıraktığım için teşekkür etti :) Ben de ona bana eşlik ettiğinden dolayı ona sonsuz sevgilerimi buradan bir kez daha paylaşıyorum.....

Bu kadar iltifattan sonra devam edelim :); maratonun sonlarına yaklaşırken biz bunun yürüyüş değil Halk koşusu olduğunu hatırlayıp ;) Beşiktaş iskelesinden itibaren Dolmabahçe Sarayının önüne kadar koşmaya başladık. Bitiş ise bana göre çok renksizdi. Şişme bir Finish yazan balondan daha renkli bir son yapılabilirdi. Hele ki, katılımcılara verilecek olan madalyaların dağıtımında yaşanan büyük sıkıntı ve kabiliyetsizlik, dahada kötüsü yeterince basmamış olmaları bizi değilde Koşu için ülkemize gelen, memleketlerine katılımı belgeleyecekleri bir şey olmadan geri dönmek zorunda olmalarının üzüntüsünü madalya için bir birini yiyen insan güruhuna bakmalarından okunuyordu.. 

Sonucu bıktırıcı ve herşeyi yüzümüze gözümüze bulaştırma yeteneğimizin ortaya çıkmasına rağmen keyfimizin kaçmasına izin vermedik. Harika bir gündü ve ve biz farklı bir günü daha yaşamanın hazzıyla evimizin yolunu tuttuk.


12 Ekim 2010 Salı

Hüsran kalıcımıdır?

Ne kadar uğraşırsam uğraşayım! (yeterince uğraştım mı?) o canım çiçeklerin meyveye dönüşmesini sağlayamadım. Biberlerde boy budamasını da yaptıktan sonra yeteri kadar! çiçek açmasını sağladım. Domateslerse son yazımdan beri çiçek vermeye devam ediyorlar, lakin bir türlü onlarda da meyveye durmasını sağlayamadım. Çiçekleri; Nat.Geo.da izlediğim bir belgeselde, ki bu arıların kaybolması üzerineydi, Çinliler kaybolan arıların yerini kendileri doldurmaya çalışıyordu. Bütün ağaçları ellerindeki sopanın ucuna taktıkları kuş tüyünü bir tas içerisindeki polene batırıp çiçeklerin döllenmesini sağlıyorlardı. (Bize kalsa, iki günde sıkılır uğraşmazdık, adamlara helal olsun.) Arıların yok olması ile dünyanın ne kadar renksiz ve kokusuz olacağına dair güzel bir belgeseldi.
Şimdi, izlediğim bu programdan esinlenerek bende kulak çöpü ile çiçekleri birbirleri ile döllemeye çalıştım ama başaramadım. O zaman elde ettiğim ama fotoğraflayamadığım o domatesin; komşulardan birinin domatesi üzerine konan bir arının yarattığı yarattığı bir mucize idi. Zaten balkonda sürekli dolaşan arıdan belli idi. Seneye Arı yetiştirmeye karar verdim :) Şaka bir yana bir araziniz varsa mutlaka arılara da yer ayırın. Ne kadar zor olabilir ki? :)

10 Ekim 2010 Pazar

AÇIK ALAN TEKNOLOJİSİ NEDİR?

Açık Alan Teknolojisi aynı konu üzerinde çalışan ve düşünen kişilerin kolayca bir araya gelmesini, kısa sürede konuyu tüm boyutları ile ele almalarını, bütünsel bir analiz yapabilmelerini sağlayan bir çalışma yöntemidir.

Yöntem ile esnek ve keyifli bir ortam oluşturulur. Ancak aynı zamanda toplantı süresi çok verimli kullanılır. Yöntem, ekibin güçlenmesini ve bireylerin liderlik özelliklerinin ortaya çıkmasını sağlar.

Belirsizliklerde birlikte ilerleyebilmek, krizleri soğukkanlılıkla yaklaşmak ve ortaklaşa benimsenen kararlar alınması ve uygulamaya konmasının hızlandırılması için çok etkili bir araçtır. Kurum içinde çalışmalara dinamizm ve kararlılık getirir.

Değişik sayıda kişiden (5-2000) meydana gelen grupların, ortak kararlar almalarını kolaylaştırır, sorumluluk üstlenmelerini sağlar.

Yöntem Hakkında

Toplantıya katılım davet ve gönüllülük ile gerçekleşir. Açılışta daire şeklinde oturulur. Herkes konu ile ilgili eşit derecede söz sahibidir. Hiyerarşik, sosyal, mesleki, yaş ve cinsiyet farklılıklarının birlikteliği konunun çok boyutlu ele alınmasını sağlar. Başlangıçta, ana konu dışında toplantı gündemi belli değildir. Gündem, o an katılımcıların ortaya attıkları konular çerçevesinde belirlenir. Yöntem katılımcıların sorumluluk almalarını, kendi kendilerine organize olup çalışmalarını mümkün kılar. Toplantıda katılımcıların gündeme getirmek istediği tüm konular derinlemesine konuşulur, çözümler ve yapılabilecekler belirlenir. Toplantı sırasında kapsamlı bir rapor hazırlanır ve bu rapor, ev sahibi kuruma ve tüm katılımcılara dağıtılır.

Aşağıdaki koşullar mevcut ise, AAT daha etkili olur;

Grubun duyarlı olduğu ortak konunun varlığı ve belirlenmesi,
Katılımcıların çeşitliliği (yaş, cinsiyet, din, ırk, meslek vb),
Görüş ayrılıklarının olması,
Çözümü zor, karmaşık sorunların varlığı,
Heyecan, ilgi, yoğun duygu, duyarlılık
Karara varma ihtiyacı,
İletişim ve işbirliği gerekliliği
Harrison Owen’ın geliştirdiği yöntem 20 yıldır 130 ülkede, en az 100 bin kez, 5-2600 kişilik gruplara uygulandı.

AÇIK ALAN TEKNOLOJİSİ UYGULAMALARINDAN ÖRNEKLER

APME (Associated Press Managing Editors) üyesi 120 gazeteci, basın ve yayın bölümlerinden öğrencilerle birlikte 2 gün süresince açık alan teknolojisi yöntemi ile “Ciddi Gazetecilik” başlıklı bir toplantı yaptılar. Toplantıda 13 alt konu başlığı belirlendi, bu konularda çalışıldı ve ortak bir rapor hazırlandı. 

Yöntem, Bogota’da, Kolombia’lı çeşitli işlerde çalışan 2000 sokak çocuğunun bir gün boyunca “İşverenle Nasıl Daha İyi İşbirliği Yapabiliriz?” başlıklı toplantıda biraraya gelerek birlikte çalışmalarını mümkün kıldı.

AT&T ‘nin 1996 Olimpiyatlarındaki standı için 10 ay çalışarak bir tasarım hazırlanmıştı. Tasarım çok beğenildi, standın olimpiyat köyünün orta bölümüne taşınması istendi. Ancak bu durumda tasarımın hem ziyaretçi sayısına hem de mekana göre gözden geçirilmesi gerekiyordu. Tasarım ekibinin 23 üyesi 2 gün açık alan teknolojisi yöntemi uygulanarak çalıştılar. 2 günün sonunda yeni tasarım hazırdı. Eğlenceli olarak nitelendirdikleri toplantıdan ayrılırlarken malzeme sipariş listesini hazırlamışlardı.

YÖNTEMİN FARKI ve ÖZELLİKLERİ

Toplantıda baş konuşmacı gibi konumlar yoktur, herkes eşit söz hakkına sahip katılımcı ve konuşmacıdır.
Bu toplantılar, konferans ve seminer toplantılarından faklıdır.
Arama konferanslarından yönlendirme ve müdahale olmaması sebebi ile farklıdır. 
Toplantı sırasında hareket serbestliği vardır. Katılımcılar aynı süre içinde birden fazla alt oturuma katılıp fikirlerini dile getirebilirler.
Salon bir forum alanı şeklinde düzenlenir.
Toplantı yöntemi her şeyden önce katılımcılar için güncel ve önemli konuların konuşulmasını, raporlanmasını sağlar.
Tüm konuşmalar, sonuçlar ve alınan kararlar anında raporlanır ve katılımcılarla paylaşılır.
Topluluğun ortak ilgi alanları kısa sürede ortaya çıkar.
Üzerinde çalışılmak istenilen öncelikli ihtiyaçlar ve konular tespit edilir.
Tecrübe, deneyim ve ilgi alanlarına bağlı olarak sosyal ağlar kolayca oluşur.
Katılımcıların bireyler olarak kendilerine güvenleri teşvik edilir, bununla birlikte çalışmalar ortaklık ve işbirliği temellidir.

AAT NERELERDE UYGULANIR?
Vizyon Belirleme
Proje Geliştirme
Bütçe Çalışmaları
İletişim Güçlendirme Toplantıları
Ortak Amaç ve Hedeflerin Belirlenmesinde
Ortak Çözümlerin Belirlenmesinde
İşbirliğini Artırmak, İşbirliğini Güçlendirmek İçin
Her Türlü Toplantının Sonunda Değerlendirme Yapılması, Gelecek İçin Önerilerin Alınması İçin
Farklı Grupların Ortak Çalışmalarda Bir Araya Getirilmesi
Katılımcı Kararlar Alınmasında
Sosyal Ağların Kurulması
Örgütsel Yapılanmalar
Sosyal Yapılanmalar
Sorun Çözme
Eğitim


sanırım; toplumumuzda iletişimden, uzlaşmadan ıraklaştıkça başvurmamız gereken bir organizasyon yöntemi haline gelebilecek akli düşüncenin üretimi olan güzel bir sistem. Yeter ki beraber gelişmeye yönelik adımlar atalım.
Bilgiler www.aatorganizasyon.com sitesinden derlenmiştir.

Küresel leşme!

ABD ve İngiltere' de ilkokul çocuklarına okutulan, Rus kökenli bir halk masalı var...

Kırmızı ibikli küçük tavuk, buğday tanesi bulur, buğdayı ekmek için çiftlikteki öbür hayvanlardan yardım ister, hiç biri yardım etmek istemez. "İş başa düştü "der, kendi eker, büyütür, öğütür, ekmek yapar, "Beraber yiyelim mi" diye sorunca, ekimine yardım etmeyen öbür hayvanlar sofraya oturmaya kalkarlar...Gülümser, "yok öyle yağma"der, lokma bile vermez...

Bu masalı okuyan çocuklar, bedavaya ekmek filan olmadığını kavrarlar..

Tabi ki herkes çocuk değil...
Küreselleşme karşıtı oldukları için ha bire sopalanan Aktivistler, bu masalı revize edip, UNICEF'in sitesinde yayınlamışlar.
Ki, öbür ülkelerin büyükleri okusun!!

Kırmızı ibikli küçük tavuk, buğday tanesi bulur, yarım ister... Ördek "Boş ver buğdayı, kahve tohumu satayım, acayip para kazanır istediğin kadar buğday alırsın"der. Domuz "Kahve ek ben pazarlarım" diye seslenir. Fare ise "Kahve ekmek için istediğin kadar borç verebilirim"diye akıl verir.

Kırmızı ibikli küçük tavuğun aklına yatar, "Kahve ekmem için kim yardım edecek" diye sorar. Ördek "Gübre satayım, çabuk büyür"der. Domuz "Böceklerden korumak için ilaç satayım"der. Fare ise "Gübre ve ilaç alman için istediğin kadar borç verebilirim, sıkıntı çekme" diye akıl verir.

Neticede hasat vakti gelir, Kırmızı ibikli küçük tavuk " Ne yapacağım ben şimdi bu kahveyi" diye sorar...
Ördek " Paketlemek için fabrikama getirebilirsin"diye akıl verir. Domuz "herkes kahve ekti, fiyatlar düştü, beş para etmez maalesef" diye seslenir. Fare ise "Borcunu öde artık" der!!

Kırmızı ibikli küçük tavuk ibiği kaptırdığını fark edince, "Aç kaldım, ekmek verecek yok mu" diye ağlar.. Ördek "Ekmek var da, ödeyecek paran var mı?" diye sorar. Domuz " herkes kahve ekti, buğday kalmadı, kusura bakma" der. Fare ise "Borcuna karşılık tarlanı haczetmek zorundayım, uslu tavuk olursan, artık benim olan tarlamda yevmiyeyle çalışıp buğday yetiştirmene izin verebilirim" diye akıl verir....

Şimdilerde Kırmızı ibikli küçük tavuk, eskiden kendisinin olan tarlada ırgat olarak çalışıyormuş... Yevmiyeyi almaya gittiğinde, ördek ile domuzun  fareyle ortak olduğunu öğrenmiş!!

Böyle bu işler....

Masal çok uzun, okuyamam  diyenler için bir de kısacık fıkrası var... Elma ile elmaşekeri  yolda karşılaşmışlar. Elma jest olsun diye " Elbisen ne güzel" demiş, Elmaşekeri havaya girmiş "Armani"demiş. Elma gülümsemiş; "Kıçındaki Kazıktan belli"demiş....
Y.ÖZDİL'den alıntıdır. Bu makaleyi beğenerek okudum umarım sizlerde beğenmişsinizdir !!!!!.

9 Ekim 2010 Cumartesi

10/10/10 EYLEMCE ÇAĞRISI

10/10/10 Eylemce Çağrısı

SICAK BAŞIMIZA VURDU!
ŞİMDİ SAKİNCE HAREKETE GEÇME ZAMANI!
(10/10/10 EYLEMCE ÇAĞRISI)
Sevgili Dostlar,
Çok ağır bir yıl geçirmekteyiz. Dünya fırın gibi oldu. Gezegenin tarihindeki en sıcak 10 yılı, en sıcak 12 ayı ve en sıcak 6 ayı geride bıraktık. Yıl sonu geldiğinde, muhtemelen gelmiş geçmiş en sıcak yılı geride bırakmış olacağız. Dört bir yanda tüm sıcaklık rekorları kırıldı: Mesela Pakistan’da gölgede 53 derecenin üstünü gördük. Eh, evdeki fırının düğmesini de 53 dereceye getirebiliriz pekâlâ, yemekleri ısıtmak için. Rusya bin yılın en yüksek hararetiyle kavruldu, 15 bin insan sıcaktan öldü, yangınlar çevrede nükleer tehdit yarattı, Sibirya tundralarında 1 milyon kilometrekare (Türkiye’nin birbuçuk katına yakın) donmuş toprağın çözülmesi rekor hıza ulaştı, ülkede tahıl hasatının üçte biri yandı gitti. Rusya’daki sıcak hava dalgası, insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olduğu bilim dünyasında tartışmasız kabul edilen ilk felaket oldu…
Pakistan’da meydana gelenler ise Kitab-ı Mukaddes’ten alınmış sayfalar gibiydi: Ülkede bir Nuh Tufanı oluştuğunu söylesek abartmış olmayız: Yer-gök suya kesti, gökyüzünün tüm suları Muson olup bu yoksul insanların başına yağdı; ülkede devasa içdenizler peyda oldu, İndus nehri normal hacminin 40 katına çıkarak taştı, bentlerini çiğneyip aştı. Ülkenin beşte biri sulara gömüldü, 20 milyon insan evsiz barksız kaldı, tufandan etkilenenlerin sayısı 40 milyona (Türkiye nüfusunun yarısından fazlasına) ulaştı! İşin fenası, bu çağrının sizlere ulaştığı sırada felaketin ucu bucağı görünmüyordu. Görünmediği gibi, belki daha da kötüsü yoldaydı: 72 bin çocuğun açlıktan ölmesi an meselesiydi! 
Yarınınız için http://www.350hemensimdi.org/?page_id=32 okuyunuz....

5 Ekim 2010 Salı

Ağaç Yetiştiriciliği (Paulownia)

Sanırım boş bir araziyi paraya dönüştürmek, çevre için bir şeyler yapmak için kendimize ve dünyamıza bir şeyler katabilmek için en iyi ürün, ağaç yetiştirmek. Maddiyatı ve geleceğimizi garanti altına almayı düşünürken Bireysel emeklilik sistemlerinden daha fazla getirisi olan Ağaç yetiştiriciliği belkide aklımıza son gelen fikirlerden biridir.
 Ağaç yetiştirirken getirisi en fazla olanı düşünmek elbetteki mantıklı, yalnız dikkat edilmese gereken belli başlı hususları göz ardı etmemek gerekir. Mesela; toprağın özelliği, mevsimsel özellikler, ağacın su ihtiyacını giderebilmek gibi....
Bizde ağaç yetiştiriciliği denince akla gelen, en yaygın olanlar Ceviz, Badem, Kestane, Kavak ağaçlarıdır. Ben bu kez farklı bir ağaç türü önereceğim. Zaten yeterince ceviz, badem, zeytin üzerine yeterince geniş, kapsamlı bilgi içeren siteler var. Bu ağacı kısaca tanıtmaya çalışırken, amacım diğer türleri karalamak insanları vazgeçirmek değil alternatiflerimizi arttırabilmektir.
            
            Şimdi bu Paulownia nedir? Evet, Yetiştireceğimiz ağacın adı Paulownia. Lakin bu ad ağacın genel adıdır. Farklı türleri bulunmaktadır. Dünyanın en hızlı büyüyen ağaç türlerinden biri olan Paulownia çok düzgün gövde formuna sahip geniş yapraklı bir ağaçtır. Güzel kokulu çiçekleri , dekoratif geniş yaprakları , düzgün gövde yapısı çok miktarda oksijen üretimi ve erozyonu önleme kabiliyeti, Paulownia ağacının peyzaj düzenlemelerinde , parklarda, fabrika alanlarında , çiftliklerde, sokak ve caddelerde baraj ve su havzalarında, toplu konut projelerinde ve daha pek çok uygulama alanlarında tercih edilmesinin başlıca nedenleri arasındadır. 

Çok hızlı büyüyen, derin kök sistemine sahip (kazık ve saçak köklü), sonbaharda yapraklarını döken bir ağaçtır. Yetişkin ağacın boyu 15 - 20 m’yi bulur. Ortalama ömrü 70 yılın üzerindedir. İlk büyüme mevsiminde boyu, yöreye göre, 4 ile 7 metre yüksekliğe ulaşabilmektedir.  Asya’nın çeşitli iklim bölgelerinde doğal olarak yetişen dokuz alt grupta, çeşitli varyeteleri mevcuttur. Bu türlerin ısıl toleransları -10o C den -25o C ye kadar değişkenlik göstermektedir. Ayrıca bazı türleri ancak deniz seviyesine yakın yerlerde yetişebilmektedir. Bunlardan dördü Türkiye'nin değişik yörelerinde yetişebilmektedir.
Kumlu, çakıllı topraktan orta derecede killi topraklara kadar, geniş bir aralıkta yetişir. En sevdiği verimli ve kumlu topraktır. Sadece killi ve çok su tutan topraklarda yetişmezler. Toprak altı su seviyesinin 2m’nin altında olması gerekir.
22o - 40o enlemler arasında - 25o - + 50o C sıcaklık aralığında yetişir.
Paulownialar çok geniş ve yüksek hacimde yaprak üretirler. İlk yıl yapraklar 1m. kadar büyüye bilmektedir. Çin de bu yapraklar kurutulduktan sonra kıyılır ve silolarda saklanır. Koyun, keçi, dana, tavşan ve domuz besini olarak kullanılır. Kuru yaprakların besin değeri yağ, seker ve protein açısından zengin olup, ağırlıkları oranında tahıl ile aynı değere sahiptir. Böylelikle değerli bir hayvan yemidir.
Paulownia kök sistemi toprağın çok derinlerine giderek, fidanlıktaki diğer ürünlerin ulaşamıyacağı rutubet ve besin maddelerini alır. İşte bu derin toprak tabakalarından alınan besinler ve rutubet, sonbaharda dökülen yapraklarla oluşan zengin örtüyü oluşturur. Paulownia yaprakları zengin azot içermektedir ve rutubetli ortamlarda hemen dekompoze olarak gübre haline geçerler. Malçlama için harika bir gübre vazifesini üstlenmiş olur.
Nisan, Mayıs, Haziran aylarında Paulownia çok miktarda çiçek üretir. Arılar için güzel haber J

Özelliklerinden bazıları;
Çok iyi ısı yalıtım malzemesidir. Çin’de denenmiş 40 tür içinde bu konuda en iyisidir.
Diğer keresteler içerisinde dönmeye, çatlamaya ve deformasyona karşı en dayanıklı kerestedir.
İşlemesi çok kolaydır. Çapak kıymık vs. yapmaya müsait değildir.
Kolaylıkla kesilebilir ve çok çabuk kurur. Çin’de keresteler el ile kesilir . Açık havada birkaç haftada kurur. Paulownia’nın temel avantajı çok pahalı yüksek teknoloji ürünlerine ihtiyaç duymamasıdır.
Paulownia kerestesi çürümeye karşı dirençlidir ve aynı zamanda zararlılara karşı dayanıklıdır. Bu kereste ile yapılmış 100 yıllık evler hala ayakta durmaktadır.

Nerelerde Kullanılır :
Mobilya, süs eşyası, kadeh, kaşık, çit, ev konstrüksiyonu (kapı, pencere, çerçeve, kolon, çatı makasları, kaplama), müzik enstrumanları (piano dahil), kontraplak, kartvizitler, kağıt, ağaç yünü, mutfak dolapları, şarap fıçıları, balık tekneleri, balık ağı şamandıraları, surf tahtaları, endüsriyel döküm modelleri, havacılık, hafif paketleme, arı kovanları, masa ve sandalye, kurşun kalem, model uçaklar, oyuncaklar, su kemeri, odun kömürü, kağıt vs..
Kerestesinin dünya pazarlarındaki m3 fiyatı 200$ - 500$ (US) arasında değişir.

Paulownia bu özelliklerinden dolayı zaman ve emek harcamamıza değeceğini düşünüyorum.Ayrıntılı bilgi için  www.paulownia.gen.tr adresine göz atabilirsiniz…

Sulama ile ilgili bir sıkıntınız var ise NanoSafe Mineral Su Tutucusu'na başvurabilirsiniz.